Zülfü Livaneli’nin, istibdat rejimiyle akıllarda yer eden ve günümüzde bile sert tartışmaların konusu olan II. Abdülhamid dönemine iyi ve kötü yönleriyle çift taraflı baktığı “Kaplanın Sırtında” romanı, kısa süre önce İnkılâp Kitabevi imzasıyla raflardaki yerini aldı.
Kitabın sonunda yer alan, sinemacı ve siyasetçi Sırrı Süreyya Önder ile Zülfü Livaneli söyleşisi ise kitapla ilgili notların yanı sıra tarihin pek çok dönemine dair çözümlemelerin yapıldığı, sıcak bir memleket sohbeti sunuyor.
Zülfü Livaneli, tarihî notlardan yola çıkarak okurlarıyla buluşan “Kaplanın Sırtında” romanında, İstanbul’dan gönderilen yüksek rütbeli subaylar ve memurlar teker teker suikasta uğradığı için “yürek” sıfatıyla anılan korku şehri Selanik’e sürgün edilen Sultan Abdülhamid’in yaşadıklarını, hükümdarlık anlayışı ve psikolojik çözümlemeler arasında köprü kurarak anlatıyor. Diplomat Özdem Sanberk’in “muhteşem roman” olarak nitelediği “Kaplanın Sırtında”, her yönden eleştirel bir okuma vadederken; sürgün edilmemiş de tatile çıkmış gibi saraydaki eşyalarını isteyen, temizlik hastalığı nedeniyle günde bir şişe kolonya bitiren padişahı hiç bilinmeyen yönleriyle ele alıyor.
Fransızların “Kızıl Sultan” dediği; Edward Joris’in başarısız girişiminin ardından suikastçıyı şanlı bir avcı olarak niteleyen Tevfik Fikret’in,“Bir Anlık Hatırlama” ağıdını yaktığı; Mehmet Âkif’in Fransızlardan daha da ileri giderek “Kızıl Kâfir” lakabını taktığı ve “Yıldızdaki Baykuş” şeklinde andığı Sultan Abdülhamid, “Kaplanın Sırtında”da “insan” kavramı üzerinden yeniden değerlendiriliyor. Sürgündeki ilk gecesinde, odasına getirilen dondurmayla zehirleneceğini düşünen ve ömrü öldürülmek korkusuyla geçen bir padişahın yaşadıklarına daha nesnel bir bakış sergileniyor.
Kitabın Sonunda Sırrı Süreyya Önder ile Zülfü Livaneli Söyleşisi Yer Alıyor
“Kaplanın Sırtında”, Sultan Abdülhamid’in Selanik’teki en özel anılarına, istibdat rejimi nedeniyle kendisine düşman olan İttihatçı Doktor Hüseyin Atıf Bey’in her detaya yer veren günlüğünden yola çıkarak ışık tutuyor. Kitabın sonundaki QR kod ile okurlara sunulan, sorularıyla ve kitabın yazım sürecinde verdiği fikirlerle “Kaplanın Sırtında”ya büyük katkıları bulunan Sırrı Süreyya Önder ile Zülfü Livaneli söyleşisi, Türkiye’nin geçmişten bugüne Avrupalılaşma sürecinin de panoramasını çiziyor.
Bir Temele Dayanmayan İdeolojik Kavgaların Ötesinde Bir Roman
Söyleşide Livaneli, hâlen pek çok ideolojide devam eden Sultan Abdülhamid tartışmalarına değinerek, “Aslında şahıs tartışılmıyor burada, Türkiye’nin bir dönemeci tartışılıyor. Tarihteki şahsiyetler üzerine siyaset kurmak ve ‘120 yıl önce şunlar olmuştu, sen kimi tutuyorsun?’ diye çarpışmak hakikaten doğru bir şey değil.” ifadelerini kullanıyor. Livaneli, kitabı yazmaktaki asıl amacının, tarihsel bir şahsiyeti ve o dönemin koşullarını olduğu gibi ortaya koymak olduğunu vurguluyor. Bir romancı olarak, politik ve ideolojik tartışmaların dışında bir kitap kaleme almak istediğinin altını çizen Livaneli; üç kıtaya yayılmış bir imparatorluğun padişahı ve halifesi olan, “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” diye addedilen birinin hal’ edilip, Selanik’te boş, metruk bir köşke yerleştirilmesinin hikâyesinin “Kaplanın Sırtında”ya kaynak olduğunu ifade ediyor.
“Kaplanın Sırtında” Seri Hâlinde Devam Edebilir
Livaneli, Önder ile söyleşisinde, “Bu kitap Abdülhamid’in; Alatini Köşkü’ne girişiyle, Selanik’te başlıyor. Ve üç buçuk yıl boyunca hiç görmediği Selanik şehrinden ayrılmasıyla bitiyor. Beylerbeyi Sarayı’na getirilip oraya konuyor. Oradaki hayatı da çok enteresan, altı yıl orada kalıyor. Belki onu da yazarım ileride.” sözleriyle yeni bir serinin doğabileceğinin bilgisini verdi.
Zülfü Livaneli tarafından kaleme alınan “Kaplanın Sırtında”, İnkılâp Kitabevi imzasıyla okurlarıyla buluşurken; kitabın arka kapağında İlber Ortaylı, Taner Timur ve Ali Yaycıoğlu gibi önemli tarihçilerin görüşlerine yer veriliyor. Kapak illüstrasyonları da tarih profesörü Ali Yaycıoğlu imzası taşıyor.